Bugün, 28 Nisan 2024 Pazar

Selim EROĞLU


GEÇMİŞİN AYNASINDA

GEÇMİŞİN AYNASINDA


 Tarık Buğra'yı ölümünün 30. yıl dönümünde anmak üzere, doğum yeri Akşehir'e vardığımızda saat akşam 6'yı gösteriyordu.
Ayağımızın tozuyla öğretmenevinin salonuna geçiverdik. Salonda on bir ilden gelen bizim gibi Anadolu Mektebi'nin öğrencileri, öğretmenleri ve yetkililer vardı. Tarık Buğra hakkında edebi ve ilmi bir sohbet gerçekleştiriliyordu.  Sohbete biz de dahil olmuş olduk.
Moderatörün Prof. Dr. Abdullah Harmancı ve konuğunun Tarık Buğra'nın zevcesi Hatice Bilen Buğra olduğunu öğrendik. İkisini de daha önce hiç görmemiş ve de isimlerini duymamıştım. Meğer Tarık Buğra'nın zevcesi de , onun kadar olmasa da, kalemi güçlü bir yazarmış.
Hatice Hanım, şimdilerde 73 yaşında. Yaşına göre oldukça dinç ve sağlıklı gözüküyor. Kalemi de bir o kadar güçlü. Eşi öleli 30 yıl olmuş. Eşiyle ilgili 30 yıldır birçok anma toplantısına katılmış. Çoğunu yetersiz bulmuş ve beğenmemiş.  Bir daha bu tür programlara katılmama kararı almış. En güzel anma ve anlama programlarını  Anadolu Mektebi'nin yaptığını ifade etti. Bu vesileyle de ta İstanbul'dan atlayıp gelmiş. Üç gün boyunca bizlerle beraber oldu. Hem panellerde hem özel sohbetlerde  yazarımız, merhum eşi Tarı Buğra'dan övgüyle bahsetti. ''Kendisi bu ortamı görseydi çok mutlu olurdu'' derken ağlamaktan kendini alamadı.
Çok da mütevazi bir duruşu var. Moderatör ısrarla  ''  siz de bir yazarsınız, biraz da sizin eserlerinizden, hikayelerinizden konuşalım'' dediğinde '' ben Tarık Bugra'nın konuşulduğu bir ortamda  şahsımdan bahsedilmesini zül adderim, ayıp sayarım'' diyerek üç gün boyunca şahsından hiç bahsetmedi. 
Konuşmasına, tavrına, alçak gönüllüğüne hayran kaldım. Acaba dedim yazar Hatice Hanım yazar olarak, biraz da bilerek, Tarık Buğra'nın gölgesinde mi kaldı  diye düşünmeden edemedim.
Yüz yüze sohbet ettiğim yazarı daha yakından tanımak için Samsun'a gelir gelmez kitapçıya koştum. Kitaplarını sordum. Sadece ''Geçmişin Aynasında'' adıyla bir kitabının olduğunu söylediler. Hemen aldım. Alır almaz bir oturuşta okudum. Okurken Hatice Hanım gözümde tecessüm etti.
Kitaptan bahsetmeyi ahde vefa olarak görüyorum.
 Eser 120 sayfadan ibaret. 2015 yılında İstanbul'da basılmış. Ötüken yayınlarından çıkmış. Yazar, '' Ömrümün ışığı Tarık Buğra'ya'' notuyla eserini çok sevdiği beyine armağan etmiş. Hemen bir sözü aklıma geldi. '' Tarık Buğra ile evlendiğin için bir an bile pişman olmadım.  Hayatımda onun  kadar anlayışlı bir insan tanımadım.''  Eşine olan sevgisi, aradan bunca yıl geçmesine rağmen ziyadesiyle devam ediyor.
Kitapta, Kabul Günü, Yuva Kurmak, Gitmek, Kıskançlık, Boşanma Haberi ve Geçmişin Aynasında adıyla 6 hikaye yer alıyor.
Bir defa yazarın anlatımı çok akıcı. İfadeleri akıcı ve sürükleyici. Türkçe'yi çok iyi kullanıyor. Atasözlerinden, deyimlerden , mahalli söyleyişlerden , halk inanışlarından çokça istifade etmiş. Yeni yeni anlatım tekniklerine baş vurmuş.
Tamamı bir kadın gözüyle bizim kadınlarımızın sahici hikayeleri. Kadın kahramanlar bizden insanlar. Onlara her gün bir yerlerde rastlarsınız. Adeta analarımızın, bacılarımızın, komşularımızın , akrabalarımızın hazin hikayeleri.
Yazar, hikayelerini realist bir gözle anlatmış. İyi bir gözlemci. 
Kahramanları, toplumu,  insanları ve özellikle kadınları çok iyi gözlemlemiş. Hem bakmış hem görmüş. Bunu yaparken psikoloji, pedagoji ve sosyoloji gibi modern ilimlerin tekniklerinden bolca yararlanmış. Sadece İstanbul'a bağlı kalmamış, tüm Anadolu'yu ele almış.
Anlatılan hayatların çoğuna ben de şahit oldum. Siz de şahit olmuşsunuzdur. Anlıyorum ki ben yazar kadar iyi gözlem yapamamışım, onun kadar güzel ifade edememişim. İşte usta yazar olmanın farkı burada.
Yazarın bu kadar başarılı hikayeler yazabilmesinde  eşinin büyük tesiri olduğu kanaatindeyim. Çünkü bir ifadesinde '' Tarık Buğra'nın ilk ve en önemli okuyucusu bendim.'' demişti.
Yazar, aile kurumuna büyük önem veriyor. Sağlam bir ailenin eşlerin sırf birbirlerini Allah rızası için sevmelerine bağlı olduğuna inanıyor. Yazar, kocasından bahsederken her defasında göz yaşlarına hakim olamadı. '' Bir gün bile birbirimizi üzdüğümüzü, kırdığımızı hatırlamıyorum. Yuvamız karşılıklı sevgi, saygı ve sadakata dayanıyordu.'' derken bizlere hakikati söylüyordu. '' Şimdiki gençlere şaşıyorum'' diyerek gönderme yapmayı da ihmal etmedi.
Yazarı iyi ki tanımışım. İyi ki zar zor bulduğum '' Geçmişin Aynasında'' sını okumuşum. Geleceğe daha bir ümitle bakıyorum. Sıra geldi diğer eserlerini bulup okumaya.
Şimdi sırada '' Bir Tokata Bir Koca'' var.
İnşaalah okuduktan sonra ondan da bahsetmek nasip olur.